"Enter"a basıp içeriğe geçin

Osmanlı – Rusya İlişkileri

Osmanlı Devleti’nin kuzey sınır komşusu olan Rusya’nın güçlenmeye başlaması XVI. yüzyılın başlarında gerçekleşti.

XVI. yüzyılın ikinci yarısında Hazar Denizi civarında bulunan Türkistan Hanlıklarını hâkimiyeti altına alması, İslam dünyasının lideri olan Osmanlı Devleti’nin tepkisini çekmişti. O tarihlerde, Rus Knezliği hiçbir şekilde Osmanlı Devleti’nin rakibi olamazdı. Bununla birlikte Lehistan ve Ukrayna’nın Osmanlı himayesinde bulunması iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulacağının da göstergesiydi zira gittikçe güçlenen Rusya, varlığını sürdürebilmek için sıcak denizlere inmek zorundaydı. Karadeniz’in bir Türk gölü olması buna imkân bırakmıyordu. Öte yandan Ukrayna’nın Osmanlı himayesinde olması yüzünden Batı’ya da açılamıyordu.

Kuzeyde İsveç başa çıkamayacağı kadar güçlü bir rakipti. Üstelik Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Kırım hanları varlıklarını ve geçimlerini Rus topraklarına yaptıkları akınlara borçluydu. Dolayısıyla Rusya’nın büyümesi için Osmanlı engelini aşması mutlak bir zaruretti ancak Rusya’nın nüfus, teknolojik ve ekonomik olarak buna gücü yoktu. Bunun için izlemesi gereken siyaset, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını yani kendisine fırsat doğuracak bir ortamın oluşmasını beklemekti.

XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü ekonomik ve siyasi buhranlar ile İran savaşları, Rusya’ya zaman zaman bu fırsatı verdi. Kırım Tatarlarının Ruslara ve Kazaklar’a yaptıkları akınlar Osmanlı-Rus ilişkilerinin bozulmasına sebep oldu. Bazen de Rusların himayesindeki Kazaklar Osmanlı topraklarına giriyorlardı. İşte bu akınlardan birinde Kazak liderlerinin Ruslara sığınması ve Osmanlı himayesindeki Ukrayna’nın Rusya’nın istilasına uğraması Osmanlı Devleti ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi.

XVII. yüzyılda Rus Çarlığı
XVII. yüzyılda Rus Çarlığı

Çehrin’deki (Bahçesaray) kale savunmasında Kazaklara yardım eden Rusya, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya boyun eğerek çekilmek zorunda kaldı (1678). Bu sefer sırasında Osmanlı orduları Rusları takip ederek iyice yıpratmış fakat kesin bir mağlubiyete de uğratamamıştı. Bunun üzerine 1680 yılında bizzat IV. Mehmet’in katılımıyla sefere çıkılması, Rusları telaşlandırdı ve barışa zorladı. 20 yıllık bir barış antlaşması imzalanarak Özi Nehri Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki sınırı oluşturdu (Bahçesaray-1681). Böylece Osmanlı Devleti’ne karşı mücadelede fırsat kollayan Rusya, ilk denemesinde hayal kırıklığına uğradı ve geri çekildi ancak Viyana’da Osmanlı ordularının bozguna uğraması (1683), Rusya’ya emellerini gerçekleştirme konusunda yeni bir ümit verdi.

II. Mustafa Dönemi’nde (1695-1703) Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Venedik cephesinde aldığı yenilgiler bir kez daha Rusya ile sıcak bir dönemin başlamasına yol açtı. Rusya, Osmanlı ordusunun Avusturya ve Venedik ile savaş hâlinde olmasından yararlanarak Karadeniz’e çıkmaya çalıştı. Azak Kalesi’ni kuşattı (1695). Karadeniz’in kilidi olan bu kaleyi alamadı ancak ilk kuşatmadaki eksikliklerini gideren Çar I. Petro, ertesi yıl Azak’ı nehirden ve karadan olmak üzere, ikinci defa kuşatıp ele geçirdi (1696). Bu önemli kalenin düşmesi Çar I. Petro’yu Karadeniz’e çıkma konusunda ümitlendirmiş, Osmanlı Devleti’ni ise endişelendirmişti. Azak Kalesi’nin Ruslar’ın eline geçmesi Karlofça müzakerelerinde Osmanlılara karşı Rusya’nın durumunu güçlendirdi. Daha sonra kale İstanbul Antlaşmas’ıyla (1700) Rusya’ya bırakıldı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir