Semavi üç din (İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik) açısından kutsal bir yere sahip olan Kudüs, tarih boyunca önemini korumuştur. Hz. İsa’nın Hristiyanlığı yaydığı yer olması ve Hristiyanlara ait birçok kilise ve tören yerlerinin inşa edilmesi Hristiyanlar için Kudüs’ü kutsal kılıyordu.
Ortodoks ve Katolik Hristiyanlar arasında kutsal yerlerin koruyuculuğu üzerinden süregelen rekabetin adı “Kutsal Yerler Sorunu” olarak adlandırıldı.
Hz. Ömer Dönemi’nde Kudüs, Bizans’tan alındı. Yüzyıllar boyunca Müslümanların egemenliğinde olan Kudüs, Haçlı Seferleri saldırılarına rağmen Müslümanların elinde kaldı. Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Osmanlı topraklarına katılan Kudüs’teki kutsal yerlerin hakları ve ayrıcalıkları Rum ve Ermenilere yeni menşurlarla verilmişti.
Ortodoks ve Katolikler arasında bazen kutsal yerlere ilişkin sorunlar çıksa da genel olarak bu sorun Ortodoksların lehine çözümleniyordu. Osmanlı Devleti’ni yıkma politikasında kararlı olan Rusya, Osmanlı Devleti’ndeki Hristiyanları etkileme amacıyla Ortodoksların koruyucusu durumuna gelmeye çalıştı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Ruslar bu amaçlarına ulaşmada adımlar atmaya devam ettiler. Kudüs’teki kutsal yerlerin koruyuculuğu konusunda Katolik olan Fransızlara da bir kısım haklar tanınmıştı. 1789 Fransız İhtilali’nin etkisiyle din ve devlet işlerini ayrı tutan Fransız politikası Rusya’nın işine gelmişti. Rusya, Fransa’nın bu ihtilalle birlikte Hristiyanlıktan uzaklaştığı propagandasını yapmaya başladı.
Fransa, 1846’da kutsal yerler üzerinden yeniden ayrıcalık talep etmesiyle karşısında Rusya’yı buldu. Osmanlı Devleti sorunun çözümü için karma bir komisyon kurarak yeni fermanlar ve menşurlar hazırladı. Alınan kararlar Katoliklerden daha ziyade Ortodoksların çıkarlarına uygun düştü.
Bu kararlara en çok sevinen Rumlar oldu. Rumlar, Rus Çarı’nı bu kararların alınmasında rol sahibi gördükleri için Rusya’yı kendilerinin koruyucusu görmeye başladı. Rus Çarı Osmanlı Devleti’ni İngiltere’yle paylaşamayacağını anlayınca devlete baskı yapmak için İstanbul’a olağanüstü yetkilerle donatılmış olan Prens Mençikof’u elçi olarak gönderdi.
İstanbul’a bir savaş gemisiyle gelen Mençikof, uluslararası diplomasinin nezaket kuralları dışında hareket etmeye başladı. Rus Prens bu esnada Kutsal Yerler Meselesi ve Ortodoksların himayesi gibi konuları dile getirerek Osmanlı Devleti’ni baskı altına almaya çalıştı. Rusya, Ortodoksların hamisi olma amacıyla içeriği gizli bir antlaşmayı Osmanlı Devleti’ne imzalatmak istedi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmedi ve Rusların bu isteklerini İngiltere ve Fransa’ya iletti. İngiltere, Rusya’nın amacını bildiğinden Malta’daki donanmasını Çanakkale’ye yolladı. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere arasında toplantılar yapıldı. Rusya bu defa Ortodoksların himayesinin bir senetle kendilerine verilmesini talep etti.
Osmanlı Devleti ise kabul edilmesi zor olan bu istekleri reddetti. Bu gelişme sonucunda 1853’te Mençikof’un İstanbul’u terk etmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler askıya alındı. 1853’te Ruslar, Eflak ve Boğdan’a saldırdı. Bu bölgelerin işgali Osmanlı-Rus savaşını başlattı. Rusların saldırısıyla endişelenen Avusturya, Rusya sınırına askerlerini yığdı. Prusya, Rusların Eflak ve Boğdan’ın işgalini protesto etti. Aynı yıl bu sorunun çözümü için Viyana’da İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya arasında bir kongre düzenlendi. Kongre sonucunda Rusya ve Osmanlı Devleti’ne aralarında anlaşmaları için nota gönderildi.

Osmanlı Devleti bazı maddelerin değişmesi şartıyla barış antlaşmasını imzalayacağını bildirdi. Rusya kongreden çıkan talepleri kabul etmedi. Osmanlı Devleti’nin 4 Ekim 1853’te Rusya’ya savaş ilan etmesiyle Kırım Savaşı (1853) başladı.
İlk Yorumu Siz Yapın